Bünyamin Ayvaz

HEMİPAREZİ

885 1573 Bünyamin Ayvaz

Gece kara salyasını akıtan köpek gibi yaklaşıyor
Tedirginim, burulmuş ıslak çamaşırlar gibiyim içimde

Dökülen saçlarım, babamın silüeti
Eğreti, fotoğraflardan topladığım eller
Suratımda iki ayrı yumruktur gerinen
Ve hiçbir söyleyişe yakışmıyor
Sallanan bir çekmece gibi
Yerine oturmayan çenem

Beni alıp camlara vursanız, belki
Yağmurdan saysanız hem
Bu yarım yaşayışla kapladığım
Yarım boşluktaki hilkat, gövdem
Henüz uyumadan gördüğüm kâbus
İçimde akıp durmakla kendini demleyen kan
Bir kuvvetin hatırasıdır şimdi kolum
Bir zamanlar taşıdığı yüklerden sarkan

Ne çok yer edindim bakışlarda
İçimden tren gibi geçen yıllar
Bozuk raylarda sendeleyen
Kanedyen, asansörler ve toplu taşıma
Bir ayağım öbürüne diri bir
Dinelme borçludur
Ve sorulur her misafirlikte Neden bana yer yok koltuklarda

Yasım
Ninnilerle dinmedi
Ama başka türlü de geçmedi Bu kasılmalarım

Yine de
Ben hiç görmedim
Hayatına dolanan şarkıyı bitirerek
Öldüğünü bir insanın.

NÖBETTE EPİLEPSİ

2000 1500 Bünyamin Ayvaz

1.Köpük

Bekleyeni çoğaldıkça yolu uzayan bir ölüdür kalbim
Yüzüm, her gece evine iş getiren cenaze ağlayıcısı
Beni kimse tanımıyor, belki bundan
Bir cesede yakışmıyor gözlerim hâlâ
Sürekli aynı şeyi yazmamı tekrar sanmanızdaki hata
Neye benzeyeceğimin kanıtıyla yaşamamdan
Neye benzetirler beni
Yarış başlamadan çatlayan atlardan
Yalnızca kırılışı işitilen bir kemandan başka

2.Ter

Ben bir kusuru büyüttüm görsünler diye
Sen şakağına dayadığın silaha düşman bekledin
Yorgunluğun bundandı her gece, uyusan
Rüyalarında birdenbire yürümeyi unutan çocuklar

Arkanda dipsiz dünya, içinde sargılı bir yol
Debelendinse de çıkamadın
Yoğrulduğun çamurdan
Kızgınsın, ölümünü insanlara alıştıran o hastalığa
Yine de aklın, ilaçla gelen meyvede kaldı
Vaadin boş koridorunda yankılandı duyduğun son ses
Buruşmuş poşetler gibi asıldın kapılarda

Şimdi, büyütüp paylaşırım diye diktiğin ağaçlarla doldu için
Adımını attığın yer pişmanlık
Üstelik dört duvara döndü azgın yaprakları hepsinin
Bir yol var diyorsun kendine
Her sabaha sesiyle uyanıyorsun
Büyük umutlarla koşuyorsun kıyısına nehirlerin
İçinde kendi içini kemiren bir telaş
Yüzme bilmiyorsun

3.Kan

Ellerimiz dizlerimize düştü bazı geceler
Başımızı seller aldı rüzgarlar biçti
Sayıca azalarak çoğaldık yalnızlığa

Belki yıllar sonra
Ne senden ne benden
Oturup iki adamdan bahsettik
Bu fena

RAPSODİ

899 1600 Bünyamin Ayvaz

Köprüde intihara hazır birtakım adamlar seni sordu
Ben büyük bir hışımla gelip onları sana sordum
Birbiri ardınca boşalıverdi dizlerim, peşin sıra koşmaktan
Dedim, zayıf bir ihtimaldir bundan sonra onu görmek. Ve ekledim:
Kendini öldürmek, daha şiddetli bir intihar mıdır, doğmaktan?

Kundaklara sarılıp sarmalanır geceden bir bebek
Umutlar dikilir çabucak eriyen bir pastaya
Üç, beş ve on beş birden mumlar üflenir
İnsan, ağır usturalarla bilenir büyümek istediği an
Ucu görülmeyen merdivenlerde bir basamak oluverir
Hızlıca çıkılırken basılmayı unutulan.

Kim kazanır bu duruşmada
Bunu kimse söylemedi ben kendim düşündüm
Nasıl aşık olur küçük eller büyük paralara
Nafakadan mı düşülür birkaç öpücük, gülüşmeler ve merhamet
Sonuç: insan kendini ancak haftasonu görebilir.

Yüzüm çöktü
Yüzüm, dağılan imparatorluklar gibi
Uğruna kan dökmeye değmez çorak topraklar gibi alnım.
Oysa ben, böyle miydim seni ilk gördüğümde
Gözlerimi sahipsiz çantalar gibi Kadıköy metrosunda unuttum

Nerdesin?
Adını dahi bilmediğim yerlerde mi?
Durdukça kahroluyorum, koştukça buğulanan sesin
Ülkendir yüzüm, kalbim bir kaos memleketi
İçimde bombalar patlıyor, güvende misin?

KENDİ OTOPSİME YETİŞMEK İÇİN ÇEKTİĞİM OTOSTOP

150 150 Bünyamin Ayvaz

Büyük hatalardan henüz döndüm Rabbim yorgunum
Ya Mecidiyeköy’ü haritalardan sil ya beni bu dünyadan
Her sabah gözaltlarımda mor bir cinayet izi

Uyudum uyandım değişen bir şey yok
Döndüm geldim ki herkes nerede?
Pazarlardan geçtim, geç kalınmış namazlardan
Kaldırımlarda mütemadiyen bir fısıltı
Mevsimi geçmiş bir pencereyi açtım
Baktım ki alnımda aynı ateş, göğsümde aynı hırıltı

Terkedilmiş fabrika camları gibi kırıldım
Yanmış deriler gibi ayrıldım leşimden
Gittim ve düştüm, çıtkırıldım
Bir hayalin peşinden

Kim düşündü, eski BMC bir otobüsün de yorulduğunu
Sırtında tonlarca yük taşıdığını, kahrolduğunu
Her sabah aksi bir öksürük gibi motorunu
Çalıştırıp yollara koyulduğunu

Uykunun doğurduğu yüzler otobüs camlarında hazır
Hayat gibi, tutunma telaşı ellerde
Tutunacak umudum bile kalmadı
Dedim ve ters düştüm yüzünle
Seni görmeyen insanları anlamak ne güç

Her sabah akbiline para doldurur gibi ciğerine hava dolduran insanlar
Nefeslerini harcamak için çıkarlar yola
Yalnızlık yeni yeni kalkmış koltuklardan
Ya burada bitir yolumuzu Rabbim
Ya da müsait bir yerde indir bizi dünyadan.

 

BABAMIN GÜNLÜĞÜ

150 150 Bünyamin Ayvaz

Cüsseli babalar büyük soğuklar getirir dar kapılardan
Sakallarıyla ısıtıp öyle yedirir evlatlarına
Çoğalan adımlarıyla kapılarda beliren kadınlar
Aniden doğurur, hızlıca büyütür, anne olur
Yaklaşınca geceleri, bir ağıdı mırıldandığı işitilir babaların
Çünkü her anne, kendi kalbinden önce ölür.

Babamın kaç dünyası varsa hepsinde ben varım
Traş makinesinin çıkardığı ses, balıkçının tezgaha vurduğu su
Adımında buğulanmış ekmek kokusuyla bir yanı yarım
Kalbinin içine saplanan çığlıklarla bölünen uykusu
Bir pus gibi devrilir gittiği yoluna her an
Gece yarıları ansızın acil kapıları, ilaç kokusuyla gelir
Her gün biraz daha sırtlanır kendi ölüsünü insan
Zaten yaşamak, bitmek bilmeyen bir telaştan başka nedir?

Bir kepenk, duvardan başka çok şeye açılır:
Dağda bir toprağa, evde bir kadına, uzakta bir okula
Birkaç bardak çayla işler zaman, bereketli selamlarla çoğalır
Her akşam ilgisizce müptelası olup bir TV kanalının
Memleket haberiyle gözlerini yumar babalar, ani bir sessizlikle uyanır
Bir takım seslerle bölünüverir düşüncesi yarının
Bir takım sesler-nasıl desem-, endişeli hesapların soluklanmasıdır,
Sonra bu horlamalar, ağlamalarıdır yorgunlukların.

Nerden baksan kocaman bir elli yıl geçti
Oysa çiğ bir kayaya yaslanmış gibi babam
Hala ilk günkü kadar diri, hala gençti

Sonra evlendi ablam, gitti gelinliğiyle
Ve kızının evinde sıcaklanan babam,
amadı pencereyi,
Böylece yaşlanıverdi, bir günde.

3 Numaralı Çıkış ya da Düşündükçe Düştüğüm Tekrar

900 1600 Bünyamin Ayvaz

Büyük yapılara varıp ağlamak benim görevim midir?
Sırtımı henüz yıkılan bir mezarlığa döndüm, Allah büyük
Yüzüm, gövdemden fırlamaya hazır bir Züleyha tükürüğü

Bizi bağışla
Bize ölümü ver bir kurtuluş olarak
Onu cam tabaklarda sun, buzlu bardaklara doldurarak
Çünkü yaşamak, beynimizde işleyen paslı çiviler gibi
Dur durak bilmiyor
Ellerimizde taşınmaz ağrılar ve ellerimiz taşınmaz birer ağrı olarak
Günlerdir aradığım o AVM’yi
3 numaralı çıkışta gösteriyor.

Ellerimi bileklerimle boğuyorum ne çok ses
Çizgiler buluyorum sırasız bir ölüme saplanmış
Ölümü saptanmış bir çizgi olarak buluyorum
Boynumu boğazlayan damarların sertliğinde
Manasını yitiriyorum yeniden koşmanın
Sonra gülümsemenin
Sonra sınanmanın
Ve Nihayet
Ölü bulunuyorum
Rahminde yaşamanın

Sen tüm bu kargaşada yoksun, bakıyorum
Sana hiçbir araç gitmiyor, hiçbir yol çıkmıyor
Ben neden gece uyumuyorum, sen neden gündüz uyanmıyorsun
Açtıkça başka, açtıkça başka kapıların bitmiyor
Adımın üstünde çizgiler görüyorsun korkuyorsun
İçinde bir daha gelir miyim gelmez miyim sancısı

Kurtar beni Rabbim düşündükçe düştüğüm bu tekrardan
Bir dürtüyle uyandırılmak gibi rüyadan
Kestirme bir çıkışın var mı
İçinde sıkışıp kaldığımız bu dünyadan?

DÜĞÜM KREDİSİ

899 1600 Bünyamin Ayvaz
  1. (baba)

Bir kız aldılar senden
Bilemediler ki yaşanmamış bir güz aldılar
Senden bir yaz aldılar, henüz çiçekleri açılamamış
Asırlar geçse de bir türlü anlaşılamamış
Bir giz aldılar senden.

Sen karşımızda yıkılmaz dağ gibiydin ya işte yıkıldın
Sıkıldın sürekli bir gerçeği tekrar etmekten
Bir gerçeği: yani belki elinden, belki belinden, belki kalbinden
Yani kırıldın işte
Kimsenin ihtimal vermediği bir yerden

  1. (erkek)

Önce bir isim soruldu kızdan
böylece yoruldu dizleri daha ilk adımdan
İşte sen bunu hiç hesaba katmadın
Çaldın evet, evinin kapısını, ama
Neden en ufak seste bile saklandın
Başka bir sabaha uyanacaktın bir gün mutlaka
Uyudun uyudun ama uyanamadın
Bir sabah, dolap aynasında görünce yüzünü
Birden nasıl yaşlandığını anladın

Bir iş çıkışı büyük bir dalgınlıkla
Trafik lambasında takılı kaldın
Nasıl da çıkıverdin kendi aklından
Oysa parmağına ip bağlamıştın

  1. (kadın)

Bir hayat düşürdün ve düştün hayattan
Parça parça azalttı seni bu
Kendinden alıp başkalarına ekleyerek
Parça parça eksildi uzuvların gövdenden
Örttün kapını, yaktın sobanı ve dedin her şey iyi
Ne zahmet ettin ne zahmet gördün kimseden
Bir akşam yemeği sonrası kimse farketmeden
Uğraşsız, çilesiz belki de kendiliğinden
Kırıntı gibi döküldün
Silkelediğin sofra bezinden

  1. (anne)

Geçti gitti
Oralı bile olmadın
Yıllardır beklediğin otobüs geldiğinde